Bekir Urfalı, terziliği ve Halid Ustayı yazdı;

Bekir Urfalı, terziliği ve Halid Ustayı yazdı

Şair ve yazar Bekir Urfalı, “Terzi Halid Usta” başlıklı yazısında eski Urfa’nın terziliğini, terzilerini ve Halid Ustayı anlattı. Yazar Urfalı, okuyanları geçmişe götüren yazısıyla eski Urfa’yı yad etti....

Şair ve yazar Bekir Urfalı, okuyanları eski Urfa günlerine götüren bir yazı kaleme aldı.

“Ateşin Düştüğü Yerden”, “Gül Yarası” ve “Serencam” adlı şiir kitaplarıyla tanınan Urfalı, sosyal medya hesabından paylaştığı yazısında zanaatkarları yad etti.

Urfa’daki eski terziliğe ve terzi ustalarına yer verdiği yazısında yazar Urfalı, şunları dile getirdi:

“Urfa her türlü zanaatın en güzelinin yapıldığı kadîm şehirlerimizden biridir. İşin erbapları, işlerini yalnız para kazanmak amaçlı yapmaz; mesleğine saygı duyar, o mesleği kendisine verilmiş nimet sayardı. İşini kişiliğinin kartviziti kabul ederdi. (Bir zamanlar Urfa da üretilenler ihraç olunur, ‘Urfa İşi’ diye aranan markalar arasındaymış. Urfa’ya özgü ‘Urfa Çiçekleri’ desenli işler dünyaca ün yapmış.) ‘Hangi ustanın işi?’ denildiği zaman, ustanın adını duyanlar hiç tereddüt etmeden o işi alırdı. Usta, hiçbir zaman müşteriyi kandırmayı aklının kıyısından geçirmez, müşteri de kandırılma şüphesi taşımazdı. Güven esastı. Yapılan işlere alın teri katılır, emek ve zaman harcanırdı. ‘Emek ve zaman’ ikisi de kutsaldı.

Terzilik Urfa’da en gözde en kutsal mesleklerdendi. Pîri peygamber olan bu meslek itibar görür, terzi ustaları kendilerini İdris Peygamber’in çırakları sayar, işlerini bu minval üzere yapar, peygamber çırağı olmanın övüncünü taşırlardı.

Her meslekte olduğu üzere terziliğin de kuralları vardı. Terzi ustalar bu kurallara uymayı görev/erdem belirdi. Meselâ; bir usta diğer bir ustanın kalfasını, ayartmaz.

Velev ki rıza ile ayrılmış olsa dahi yanında çalıştırmazdı. Müşterisine göz koymazdı.

Bir ustanın anlaşamadığı müşterinin işini her ne olursa olsun bir başka usta alıp yapmazdı.

Düğmeden-iğneye, iplikten-ütüye kadar birbirleri ile yardımlaşırlardı. İşi iyi gitmeyen ustaya yardımcı olur, ona iş gönderilir, maddi manevi yardımcı olunurdu.

Terzilik kendi içinde sınıflara ayrılırdı. Takım elbiseci, gömlekçi ve aşâir (köylü) terzisi.

Takım elbiseci kesinlikle diğer ustaların işini tutmazdı. Diğer ustalarda kendi işinden başkasını dikmezdi.

Takım elbiseci, erkek elbisesi (ceket, yelek, pantolon) ve palto dikerdi.

Gömlekçi usta, gömlek ve pijama takımı dikerdi.

Aşâir işi yapan usta, köylü hemşerilerimize iş yapar, gömlek ve elbise dikmezdi. Herkes birbirlerinin işine saygı duyardı.

Urfa’da, zamanın isim yapmış ustalığı ile öne çıkmış, meraklısı tarafından tercih edilen ustaları vardı. Elbise de isim yapmış; Ahmet Köylü, Mustafa Cincık, Sait Savaş, Mustafa Alay, Ahmet Mısırlı, Bekir Kızılok, Yaşar Dülger, Muhiddin Akıllı, Sezai Karakapıcı ustaları bunlardan bazılarıdır.

Gömlekçi ustaları; Saray önünde Işık Gömlek Ahmed ve Nuri Bozkır kardeşler. Aşağı çarşıda, Yahya Sema ve kardeşleri aklıma gelen ilk isimlerdir.

Aşâir terzilerinin de içinde tercih edilen ustalar vardı. Hasan Göktape, Ali Ozê, şalvar dikiminde Çilo Müslüm gibi ustalar meşhurdu.

O dönemlerde kadınlar elbiselerini ev terzilerinde diktirirlerdi. Urfa’nın ilk kadın terzisi Mustafa Dişli idi.

Mustafa Dişli, kendi zanaatında bir numaraydı. Sevilen, sayılan, bütün Urfalıların tanıdığı, sevdiği, Urfa sevdalısı, on parmağında on maarifet (hatip, şair, yazar, sanatçı vs.) bir kişilikti. Kartvizitinde sadece ismi yazılıydı. Çünkü herkes onu bilirdi.

Bu ustalarımızın içerisinde en aykırısı Halid Aybar ustaydı.

Halid Ustanın dükkânı köprübaşındaydı. Ben tanıdığımda terziliği bırakmıştı.

Dükkânında pantolonluk kuşam satıyordu, bazen eline birkaç parça pantolonluk kumaş alır, çarşıda dolaşır, terzi dükkânlarına uğrardı. Onu herkes tanırdı. Çıraklar taksitle alır, tanısın tanımasın herkese veresiye verirdi. Sevilen, hoş sohbet, yüzü devamlı mütebessim birisiydi.

Veresiye verdiği kişileri kendi usulüyle küçük cep defterine tükenmez kalemle not ederdi.

‘Beykapısında fırının önünde kırmızı gömlekli oğlan’, ‘Harahmanda balıklara yem atan adam’, ‘Köprübaşında boyacı çocuk” gibi yalnız kendisinin hatırlayacağı notlar tutar ve zamanı geldiğinde nerede olursa olsun gider bulurdu.

Bir keresinde bir öğrenciye pantolonluk kumaş vermiş ve öğrenci borcunu ödememiş, kayıplara karışmış. ‘Nasıl olsa okul bitti, beni bulamaz’ diye düşünmüş olsa gerek. Halıd usta peşini bırakmamış, araştırmış, çocuğun Diyarbakır’da olduğunu öğrenmiş. Alacağı paradan daha fazlasını harcayarak Diyarbakır’a gidip, öğrenciyi bulmuş ve parasını almış. ‘Beleş veririm ama hakkımı kimseye yedirmem’ derdi.

Ben terzilik yaptığım dönemlerde ustamın yanına uğrar, alacaklılarıyla ilgili maceralarını anlatır güler, güldürürdü. ‘Tanımadığın insanlara niye veresiye veriyorsun. Bak peşlerine düşüp yoruluyorsun’ diyenlere, ‘Bunlar gariban insanlar. Her yerden, herkesten almaya güçleri de yetmez, yüzleri de tutmaz. Onlara yardımcı oluyorum. İçlerinden birer tane çiğ süt emmiş çıkıyor, onun da yanına bırakmıyorum’ derdi.

Urfa’nın, gönlü gözü tok, gariban sevindiren renkli simâlarındandı.

Allah rahmet eylesin güzel insanlara…”

BİHA


Kaynak:

İlgili Konular :
İlgili Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum